-Griz

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
Alıntı yapar mıyız burada? -yaparız.

Bir sabah bir uyanacaksın, her yanın şiir içinde
Gecelerimiz diyeceksin iyi değildi aslında
Fahişeydi, namussuzdu, kimin olduğu belirsizdi; belki lanet edeceksin
Sezen’in de şarkısında dediği gibi hatırandan öpüyorum seni
Yokluğuna sarılmayı, sensizliği kolundan tutup çekmeyi isterdim
Olmayışınla günümü gün, günümü zehir ederdim!
Fakat senin eline sağlık, can acıtmak konusunda oldukça hünerlisin
Yaz mevsiminin kanıtı misali takvimlere yazılan bu temmuzda
Ne de sıcak tutuyorsun başkasının ellerini, eline sağlık!

Ö.G Elma parçacıklı hıyanet tarifi

not: kirletmek güzeldir kirlenmek değil.
-çünkü bizim omo’muz yok akıllım.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
-evrimleşen dinozorlar gibiyiz, timsah gözyaşları döküyoruz şimdilerde..

-

Benim göğsüm nice aşktan kopan şarapnel parçalarıyla gazi
Duruyoruz şanssızlığımızın ortasındaki bu gecede
Ellerimiz dokunmayı tekrar anımsıyor geçen her saniye
Geçen her saniye ağzım bozuluyor biraz daha, düzeltiyorsun ağzınla hemen
‘Dudaklarını hep ben okuyayım ölesi sessizliklerimizde…’ diye düşünürken tam da
Uyanıyorum yalnızlığımın koynunda, boynumda ilmek ilmek ölüm
Bu şehir… Asıyor beni de şimdi, hiç yaşanmamış hislerin darağacına!

Göz alabildiğine yeşil…
Toprak toprağa…
Küller küllere…
Toz toza…

İşte şimdi burada değiliz seninle, hiç olmadık ki aslında
Gelmek: Yanına ilişmektir huzurlu bir ihtimalin...
Gelmemek: Sen.

Ö.G - Bir bahar alameti / Sakura.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
ara gaz-
yazmak, alıntı yapmaktan daha kolaydı, bu ne böyle? Şiir beğenmiyorum değil de, beğendiğimi bulamıyorum gibi bir şey, adamım! ellerin nasır tutmuş bu arada, kalem görse dile gelir.

son zamanların en tesirli şarkısı olmaya aday, seni şöyle alalım.

Madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
Al bu taşlar senin olsun... O halde ve bundan böyle
Bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
Kan kusacağız.
Kan kusacağız.
Madem dünya bunca zalim
Madem yakışmıyor kalbimize.

Bütün davullar gümlesin
Boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
Boşluğa böğüreni Vursunnnn.

Bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
Dünya görrrrsün.

Her kezim ben
Küle ne öğretebilirse hayat, ancak
Onu öğretti bana da.

(Ama...)
Ben külün içinde çok uyumuşum.
Ben külün içinde çok uyudum.
Ben külün içinde çok uyudum.

Birhan Keskin - Taş parçaları.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
Böyle şeyleri ç’almak hoşuma gidiyor, belli bir zaman sonra tekrar okumak ise apayrı bir zevk. Dünyayı masumiyet kurtaracak, tüm karartılmış düşüncelere rağmen.
Bir bakmışsın bir sabah tüm dünya güneşin altında toplanmış, şiirler okuyor, var mısın şu anı yaşamaya?


+ Sevdiğin biri var mı?
- Evet.
+ Seni seviyor mu?
- Evet.
+ Nereden biliyorsun?
- Her seferinde okuması için ödünç verdiğim kitapları geri verirken içerisine çiçek koyuyor.
+ O da insanlığı kurtarmak istiyor mu?
- Evet.
+ Nereden biliyorsun?
- Altını çizdiği cümlelerden.

-ekmekveçiçek.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
-yazmak, inanmaktan daha kolaydır. Yazdığınız şeylere inanmasanız da ortaya bir komplo teorisi çıkarabilirsiniz fakat iş, gerçeğe dönüştürmeye geldiği zaman işte o an bir noksanlık beliriyor tünelin ucunda.
Soruyorsun...
Kimim ben,
Ne için bu düzen,
Nereye kadar gidecek?

-

Başarılı olmanın sırrı nedir diye sorsam binlerce metot söyleyebiliriz değil mi?

Vazgeçmemek, mücadele etmek, sorgulamak, anlamak vb. bir dünya kelimeyle biçimlendirmek mümkün.

Peki teoride bu kadar iyi yönlü olasılık varken neden insanların çoğu başarılı olamaz?

Yaptığına veya yapacağı şeye inanmadığı için mi? Çabası mı eksik? Kabiliyeti mi yok?

Tüm bildiklerinizi unutun.

Herkes yaptığı işte, bulunduğu alanda, konumda daha kaliteli ve sürdürülebilir bir yaşam için mücadele verir fakat başarıya ulaşan insan sayısı kaç?

Milyarlarca insanın olduğu bir gezegenin içinde hapsolmuş mutsuzluğun kaynağı kim? Neden hep kaybediyoruz?

Kayıp derken maddiyatan söz etmiyorum, bunun asıl boyutu maneviyat. Kendimizi kaybediyoruz, inancımızı, sorgulama yeteneğimizi, azmimizi.

Tüm bunların sebebi verdiğimiz kararların altında ezilme duygusu mu? Yolunu kaybetmiş bir keşiş görevi mi üstleniyoruz? Diyar diyar gezip, bizi anlayan insanlar aramak yerine neden önce kendimizi anlamaya çalışmıyoruz? Herhangi bir konuda bir duruş sergilemekten çekindiğimiz için mi zorluklarla baş edemiyoruz?

Bütün bu çengeller bizim hayat döngümüzün en uç noktası aslında..

Binlerce soru işareti bırakıp, hiçbir cevap bulamıyoruz temelde de sorunumuz bu, cevapsız bırakmak veya kolay kaçış yolu olan bırakılmak..

Sürekli yaptığımız her işin beğenilmesini, önemsenmesini, takdir görmesini istiyoruz. İnsanlara yaptıklarımızla değil, bir gösteriş edasıyla hükmetmeye çalışıyoruz.

En kötüsü de ne biliyor musunuz?

Kaybettiğimizin farkında olamıyoruz..

Zamanın geçtiğini, anın kaybolduğunu ve şans çarkının sürekli dönmediğini göremiyoruz bu yüzden tökezliyoruz, vazgeçiyoruz..

Evet başarızlığın temeli vazgeçmek..

Kamu görevlisi olup, sosyal kurumlardan hak kazanıp, her ay başı düzenli olarak maaş almak daha mantıklı geliyor değil mi?

Bilmediğimiz bir nokta ise hazırcılık size lüks bir yaşam vermez, size sadece sistemin dayattıklarını tekrar etmenize olanak sağlar ve siz kendim için diye hayıflanırlanırken, aslında sisteme istemeden veya bilmeden hizmet etmiş olursunuz. Körü körüne hayatınızı tükettiğinizi görmezden gelirsiniz, bunu anladığınız zaman ise çok geç olur.

Ayağa kalkın, düşünün.

Kimse için değil kendiniz için, gelecek için, geleceğiniz için.

Kimim ben diye sormaya başlayın, ne istiyorum ve ne yapıyorum? İstediklerim ile yaptıklarım aynı çizgide mi veya ben bu çizgide sabit miyim?

Düşünün, taşının.

Evet, masa başında oturup kendinizi kurtarabilirsiniz en azından bunu düşünmek hakkınız ama her gün, gelecekteki bir gününüzü öldürmüş olursunuz.

Katil değilsiniz ama yarınlarınızı komada bıraktınız.

Karar verin ve o hastayı komadan çıkarın, hemen!

Ne olursa olsun, kendiniz inanmaktan ve güvenmekten vazgeçmeyin. Aynanın karşısına geçip kendinizle gurur duymanızı sağlayacak şeyler yapın, sistemin dayattıklarına boyun eğmeyin, sistemin parçası olun ve onu yönetin.

Göreceksiniz, gurur kendi gülümsemenizin kaynağı olacak ve siz buna doymamak için vazgeçmekten korkacaksınız.

Kendinizi ikna edin, içinizdeki korkağı susturun...
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
-geç tanınan kadınlar, en büyük pişmanlıktır aslında. Mesela Nilgün Marmara gibi.. varlığına methiyeler dizemediğin, anlamaya çalışmak için çaba sarfettiğin fakat hiçbir soruya cevap bulamamak.. işte, çaresizlik budur adamım.
Nilgün’ü anlayamamak..


Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine
bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.
Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri
alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.
Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım
yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. Yere göğe
zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutla tanrının
yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrı'yı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını.
Kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler
yığılıyor, işte yetkin eşitlik...her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. Bir eskiciden
satın alınmış bu teraziyi bir gün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana
dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
İstemedim, hiçbir şey
söylemek istemedim sana.
Gözlerinde iki çılgın ağaç gördüm,
gülüşten, esintiden, altından iki ağaç.
Kımıldanıp duruyorlardı, istemedim.
Sana hiçbir şey söylemek istemedim.

Federico Garcia Lorca - Bir genç kızın kulağına.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
yorum:

-bilmiyorum benim derdim ne gidenlerle? ve yine neden anlaşamıyorum nefes alanlarla?neden ölülerin, cansız bedenlerini yanımda hissederken, hayatta olanlar yalnızlığa boğdu beni?
ve tüm kadınlar,
ya kapının kolunu ya da yatağın yolunu gösterirken, aman Allah’ım! sadece sevilmek istiyorum diyemedim ki ben.
neden?
-neden ölüyorum ki ben, ya da neden ölmem gerekiyor ki benim?
daha görecek günlerim var benim, daha gülecek, daha çok ölecek..

gerekçe:

Siz benden hiç özür dilediniz mi? Onca kavgada hiç mi haklı olamadım, haklı çıkmadım? Kimsenin benden özür dilediğini hatırlamıyorum. Yapmayın n'olur, denge demiyorum, artı sapmalar varsa illa ki eksi sapmalar da vardır diyorum. Hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan yok olmaz diyorum, su 100'C de kaynar, ısınan hava yükselir diyorum, yani en azından müdahale edip hayatımı yanlış yönlendirdiğiniz için özür dilemeliydiniz diyorum.

Kanat Güner - Eroin güncesi.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
-sen şöyle dur:
İki farklı başkent seçin kendinize deseler bize,
Sen muhtemelen Ankara olurdun kendince, adamı ciğerlerinden vurmayı çok iyi bildiğinden!
Ben ise şiirlerin.
Hiç değilse sadece şiirler kirlenirdi, a/ş/k/l/a/r değil.



——
Sen ve ben…
Birer hiç kimseydik bu herkesleşen dünyada
Kendimizden bi’haber ama bi’alemdik de aynı zamanda
Belki yalnızca birer zerreydik evrenin o kuru kalabalığında
Öyle uzaktık ki, görünürde herhangi bir umutla vuslatımız yoktu
İleriye dönük ne kadar düşümüz varsa
Toprak olmaya yüz tutmuş, yüzümüzü yere düşürmüştü
Mayın döşemeli hem de dubleks olan bir mezarda
Son derece nezih bir kabir azabındaydım ben
“İtikadın Deniz’m olsun, bana inan sadece.” demiştim sana
Allah da biliyor ya sen adımı öyle uluorta zikrederken
Bütün aşklar, tekrar secde ederdi ölmüşlerinin hatırına!

Özgür Gümüşsoy - Kalbinin yeni talibine tebrik kartı
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
I.

Hava cidden çok soğuk, öyle böyle değil.. 2 saattir ellerimin titreyişini dinliyorum; kar yağar mı bilmiyorum ama sanki benim içime dolu yağıyor öyle bir kasvet.
Düşün..
Elime kalem aldım yazmak için, kahve almaya gidecek takati bulamadım kendimde, kahvesiz yazabilir miyim bilmiyorum ama kırk yıllık hatrına sek acılar içmiş adamın, yazarım herhalde.
İrkiliyorum.
Dünyada bir şeyler yanlış gidiyor, bir şeyler kendi ekseninden kayıp duruyor sürekli, içimde bir adam ölüyor şu günlerde bu çaresizlik, iyilerin ve iyiliğin ölmüş olduğu günlerin arefesinde.
Masallara inanmıyorum, zaten o çocuk büyüdü kötü çocuk oldu sayenizde ama neden?
neden kötü insanlar ölmüyor ki? neden şarap içen kadınlar daha mutlu, neden o kadınların yanına varan adamlar daha arzulu?
Leş gibi düzen.
Antarktika soğuğunu almış da gelmişler sanki, ‘merhaba, adınızı bağışlar mısınız?’ diye sorduğunda;
‘O kadar uzun ömürlü değildir dudaklarımdan çıkanlar, unutursunuz hemen’ diyorlar, ama neden? Sanki kapımızın önünde duran ölüm değil de, sonbahar ne bu umutlu haller? zaman yok işte anlasana; bağışla kendini bana diyemiyorsun.
Çünkü kimse inanmıyor, herkes boğazına kadar nefrete batmış, yalnızlığını şarkılara/şiirlere asmış vaziyette.
ama ben inanıyorum, bu yerkürenin içinde, başka başka insanların, bir başka hissettiğine inanıyorum.
inanmak istiyorum.
inan bunu çok istiyorum.
Biraz çekingen olmuş olabilirim artık, hoş ben olmasam kim olacak ki? baksana! tüm şiirlerin başlığını adları ile taçlandırmışlar, dünyaları o kadar viran ki;
Seni satır satır doğramaktan geri kalmamışlar, ama ben masumum, yemin ederim! parmak uçlarıma kadar safım diyemiyorsun, çünkü kirletildin, düzen ve üzen karmaşasının içerisinde fazla temiz kalmanın tabiata aykırı olduğunu öğrendin.
Gümleyin ey davullar, bugün de içimizden giden aşklar var!

II.

Suyun üzerinde, boşluğa yol alıyor hayallerim.
Muhakkak,
Ben de mutlu olacağım elbet! dudaklarım, kısa süre önce öpülmüş gibi, etini ayıklayıp duracak.
Biraz yalan kokacak tenim, ayak uyduracağım işte..
Ölmeyeceğim ulan!
Öldüğünü görmeden,
Andım olsun ki;
Güller döşediğin tenler, dikenleriyle delmeden tenini,
ve yine,
ve sen,
kaynama noktasındaki su gibi taşıp ateşi öpmedikçe ölmeyeceğim.
buhar olup doğaya karışıp hiçlikle doluşmadıkça,
ölmeyeceğim.
söz sana..

III.

Şimdi ölse ya insanlar, bu boşlukta ne işe yararlar ki zaten? ölsün tüm insanlar.
Madem ki herkes takatsiz, madem ki çalınan zamanın doğada bir karşılığı-cezası yok, ölsün o zaman tüm katiller.
ve Eros insanlar kalbinden vurmayı bıraksın artık.
Olmuyor anlamıyor musun?
Ok yaydan çıkınca, arkalarını dönüyorlar adamım!
Sonra her adını haykırına, aşk diye koşuyorlar; oturuyorlar kucağa
bak bu piçlerin tamamı, yayının kefaleti, hayrını gör!

-havaciddensoğukmuşbitinceanladım.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
-aslında sırf unutmamak için not ediyorum şunları sessiz, sakin gecelerde okumak için, güzel oluyor böyle..
bir üstte duran bana ait, baktım gece sessiz, dışarısı soğuk duruyordu öyle yarım yamalak tamamlayayım dedim, sonra ne mi oldu?
keşkeşiirimahvetmeseydim
-dedim.

-

Köprüden önce son duamdayım, inanır mısın?
Bütün itikadımı kaybettim sana karşı ama yine de sorayım;
Ruhum ‘sen’ boşluğuna hızla düşerken, bu gece sol göğsümde sabahlar mısın?
Ne kadar da imge arsızı oldun sen böyle
Hiç uyanmayacağın bir rüyaya diyorum, bu flu aşka ne dersin?
Bu satırlardan geçerken de belki, yine başkalarının yalanlarına göz yumacaksın! Kitabımı okurken gözlerin yorulur da birden uyuyakalırsın diye, sesi kısıktır oysa benim harflerimin... Seni incitecek son kişi bile değilim, çünkü hayalidir senin nazarında benim karakterim! Bu fikri hürriyet vaktinde, pişmiş tavuğun başına gelenler var menümüzde
Hem ayrılıkla sınanıyoruz her an senin tarafından, oh ne ala
Hem de şair duruşuna karşı nefs-i taarruz halinde kimileri, vursunlar aldırmam
İlle cevap istese de o edebiyat simsarları, ben susmayı yeğlerim
Ve attıkları onca çamura rağmen, sabır gösteriyor ya mümkün mertebe
Tefekkürler diyorum ruhuma…
-ki bunun da hikmetini nice recmden sonra, en iyi ben bilirim! Yazmak için, ağustosta dahi içinin üşümesi gerekir aslında
Terk edilmiş bir evden ilk izlenimler mahiyetinde; “Özünde buzul gizleyen bir kar tanesiyim, fark et beni
İçinde çöl barındıran bir kum tanesiyim, fethet beni
Aklında kasırgalar kopan bir su damlasıyım, teskin et beni
Beni seversen eğer, kalbindeki kalabalığın bir tanesiyim
Yalnızlığın ikilemlerine emanet etme beni! ”gibi afili örnekler dahi versem yazın hayatına
Benim o edebiyat simsarları ile olan farkım, samimiyetin gizeminde
Tamam şiiri onlara bırakıyorum, riyakâr kelimeleri de onların olsun
Bu çağın kansız ozanları ile uğraşmaya hiç lüzum yok
Yalnızca sana yazıyor olacağım ben, onlar egolarına kına yaksın
Ciğeri beş para etmezlerin marjinallik kaygılı dünyasında
Aslan boğma peşindeki kediler her şeyi mundar eder elbette
Hoşgörü sahiden de mezarlıkta, evet çoktan ölmüş…
Önce kahrından öldürüp sonra mezarını balyozla yıktıkları şairlerin
Bir tek dizesini silebildiler mi yaşamdan?
Acemi bir ebeye mi rastladı bu arsızlar acaba
Tam doğamamışlar sanki, insanlıkları yarım kalmış ibnelerin!
Merak ettiğim şu, hiç mi yolları geçmedi aşktan?
Bir hatırlasınlar bu dediklerimi…
Eskiden duydukları o tutuşmalar yok değil mi şuan
Az da olsa varmış yürekleri, onlar da tükenmiş belli ki boşa yanmaktan! Hasar tespitini, olaydan çok sonra yapmak gibidir bazen yazmak...
Fırtınanın kasıp kavurduğu alanda gezinirken, dağılanları daha iyi görebilmek
Yanlış anlaşılmasın sakın, seni yazmaktan asla vazgeçmedim
Hatta aldım o adilerin ağzından, sözü taa sana getirdim
Kalbim senin tek_elinde, en ufak çarpıntısı da dâhil olmak üzere
Beni aşka uğrat yine, alıştım yanılgılara…
Senin olmadığın tüm muhitleri silsem de şehrimin zihninden
Yalnızca hayalinin ikamet ettiği o sokak kaldı
O da çıkmazdı zaten, sana...
Hani veda sahnemizde, suretini benden çevirdiğin o birkaç saniye bile
Asırlar götürdü sanki kişisel tarihimden
Ne kadar çirkin bir iç yüzün var senin bazen, dış güzelliğinden nasiplenmemiş hiç
Gittikçe küçülüyorsun gözümde, uzaklaştıkça azalıyorsun bende…
Ve sonra yine, mutlaka dönüyorsun sol yanımdaki meskenine
Yalnızca sana yazacağım ben ömür boyu, sensin çünkü benim ezberim
Bu çağın kansız ozanları ile uğraşmaya lüzum yok
Dara düştüğünde bunu bir hatırla, senin yerin yurdundur benim harflerim! Ben onlara bıraktım şiiri kullanarak onursuzca rant elde etmeyi
Onlara bıraktım, kelimelerin sırtından geçinmeyi
Korkma uzat ellerini, hâlâ köprüden önce son duamdayım
Yüreğin ikiliğe düştüğünde, bunu bir hatırla!

Özgür Gümüşsoy - Şiiri bırakma merkezi
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
klasik giriş.

-biri olmak istiyorum ‘bir’i
kirletilmemiş, kan kaybına uğramamış, istila edilmemiş, gökyüzünü sevmiş, maviye gönül vermiş, gri’ye ömür adamış bir-i olmak istiyorum.
çok şey değil, ‘bir’olalımistiyorum-seninle.

Kendine adresini bilmediğim bir şehir kur,
Ve git şimdi!
O şehir, bilirsem ölüm olur bize, gelirsem enkaz..
Ben kendimi ödüllendirdim merak etme sen!
Lütfen artık gidiniz!
Son model bir neşter kiraladım bugün kendime..
O beni terk ettikten sonra, bileklerime uğrayabilirsiniz..

Elçin Gelir - Bağışla! ikinci el bu vedalaşma.

-

Not-1 Kimse bilmez tabi, bana şiiri sevdiren kendisidir, ilk başlarda epeyce yardımcı oluyordu, küçüktüm daha o zamanlar, yazmayı marifet felan sanıyordum hatta ne bileyim ya hu yıllar geçtikçe kan kusacağımı?
Sonunu getiremediğim yazılar olunca, uğradığım ilk adresti tanımadığın bir insanı yakın görme hissi, öyle bir şey...
İşte bir şiir Elçin Gelir’i tanımama yardımcı oldu, şiirleri sevmeme, anlamam vs.. şimdi o evli, çocuğu var ve sanırım artık yazmıyor.
Unutmadan, yazdığım onca şiire rağmen biz hâlâ yabancıyız seninle..
Not-2 (önemle arz edilir)
-Evlilik aşkı öldürür diyenlere gelsin bu; kadın aşkı için şiirleri öldürdü be!
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
Bir kitabin sonunda yazan şey, kitabın içinde gizlenen duyguyu açığa vurur aslında, şair eylemi içeriğe aktaramaz, asıl ölüm-kalım mücadelesi hep sona saklanmıştır.
“Nasıl yani” dedi.
“Tanışmamızın üzerinden kaç saat geçti ki?”
“Bir kitap geçti, bir dünya ağaçtan olma sayfa, mürekkebin kuruduğu harfler, heceler, imgeler, noktalar, virgüller,
yeryüzünden bir aşk geçti işte, sen! bilinmeyene doğru anlatılan sen geçtin işte!

Ertürk Akşun - Kızın adı gece.84C16B95-AAF8-4C0A-84CA-42E0587A1392.jpeg
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
Önce not.
Niye hep önce notlar başa alınır biliyor musun? Belki bir gün, onun bunu okuma ihtimali, bunun verdiği umut insanı böyle yapmaya teşvik eder hatta zorunlu kılar.
Bir gün anladığını görmek için, bildiğini anlamak için, onun kendisini okuması için.


Körü körüne, kör bir bıçak kesercesine..
Cinayet mahali kan revan halde,
Zaman seni yutuyor içimde,
Buna engel olamıyorum.

-

Çağrıldığı adresi bulamayan bir ambulans gibi
Ne yapacağını kestiremez hallerdeyim şimdilerde
Gözlerin teminatıdır faturası çok önceleri kesilmiş terklerin
Sarılamıyorum ki hiç sana, hep gidecek gibi duruyorsun
‘Ne olur ne olmaz payı’ kattığın içsel yolculuklarında
A noktasından S noktasına hareket ederken
İster istemez ‘Assiktir! ’ diyor sol yanındaki şaşkın mülteciler
Kampa alıyorsun onları hemen, problem etmeyin diyorsun
İlahi adaletin matematiği her şeyi çözer!
Şiirimin ekseni kaymış, dünyam ayrılmış yörüngesinden
Tarih tevellüt karışmış bende, iyiden iyiye!
Âdem’in çapkınlığı bugünlere getirdi bizi biliyorsun
Musa grekoromene merak salmışken
Yusuf için teninde kuyu bile kazardı Züleyha, iğneyle evet
İsa’nın ilk adımını atışı gibi yerküreye, miladımsın sen
Bekle, öyle hemen çarmıha germe sevinçlerimi
En sonuncu mucizesini sana saklıyor, sen şefaat inancımsın
Kaderin ağlarını sımsıkı ören o örümceği, çıkar mağarasından
Yumuşak karnını gösterir gibi can düşmanına
Çıkar dualarını göğsünden, bunca kıyamet hazırlığının akabinde
Nasılsa sana benden başka günah yazılmayacak
Kalk gel hadi; sana aldandığım bütün akşamların, üstü kalsın!

Özgür Gümüşsoy - Bilmiyorum çiçeği
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
Gülüyorsun mutlu
Nefes alıyorsun hayatta
Ağlıyorsun sevinçten
Koşuyorsun umuttan
Saklanıyorsun sarhoşluktan
Bağırıyorsun delilikten
Acıyor(!) diyorsun aşktan diyorlar.
Hep bir kulp, bir ikna halleri kabul edemiyorlar, senin de bir cana sahip olduğunu, kırılan cam parçalarının tenini kesebileceğini,
İntihar mektubunu koynunda gezdireceğini bir türlü anlayamıyorlar.
Hak vermiyorlar, yaşamak hatta ölmek için bile..

-acınası vazodaki güller.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
Sen Spam/Adversitingesin şimdi. Ben de oturuyorum burada. Saat 12’ye geliyor. Gecenin bu saatlerinde insanlar kısıyorlar seslerini. Sessizlik bürüyor ortalığı. Ben de daha iyi duyuyorum dinlediğim müziği. Daha çok yitiriyorum tüm düşüncelerimi. Olmayan düşüncelerimi. Uyuyabilmem için hiçbir neden yok. Sabah 8’de kalkmış olmam, o ilgisiz büro, ev, ben, beni yoramıyor artık. Uyanmam için de hiçbir neden yok. Bu kelimeleri alt alta, yan yana dizmem için de. Bir gece. Diğerleri gibi. Bir ben. Diğer benler gibi. Bugün eski ben’lerimden biri olduğumu duydum. Karşılıklı gülsek. Gülebilir miyiz dersin? Gülebilir misin?

Bu gece okuyacak bir şey bulamıyorum. Bugün senin Bozgun’u okumaya çalıştım. Üç kelime okuyabildim. Elim, elimden çıkan kelimeler, benden uzaklaşıyor. Bu satırlar ben değil artık. Kafamdan geçenleri yazamam. Bir şey geçmiyor çünkü.

Geçenlerde düşümde yüksek bir yapının camının altında, bir parmak kadar dar bir yere abanıp kalmışım. İçeriye girsem, girmeye yeltensem, camdan odaya bir adımımı atsam, düşüp ölecektim. Ama o cam kenarına yapışıp, boşluğun üstünde kendimi tutacak gücüm kalmamıştı. Nasıl olsa çözülecekti ellerim. Ve ben düşecektim boşluğa.

Yarın bütün gün Spam/Adversitinge gidecek olan sen misin? Nereye? Niçin?

Yarın bütün gün büroda oturacak olan ben miyim? Neden? Niçin? Hiçbir yerde olmak istemiyorum ki.

Belki de ben bugün ilk defa her şeyin sonundayım.

Gene bir yığın günler geçip gidecek ve ben kendi kendime, işte bugün ilk defa her şeyin sonundayım mı diyeceğim?

Korkuyorum. Korkuyorum. Korkuyorum.

Tezer Özlü - Her şeyin sonundayım.
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
1) “İnsan gerçekte kendisinin küçüldükçe küçüldüğünü, yalnızlaştıkça yalnızlaştığını, bütün o ışıklardan ve o coşkudan saatte bir milyon mil hızla uzaklaştığını hisseder ya, onun gibi bir şey işte.”

2) "Karanlığın sızdığını görüyor musun çatlaklarımdan?
Tutamıyorum içimde, tutamıyorum içimde hayatımı."

3) Ona bedenim hasta olsaydı sorun olmayacağını,kafamın hasta olmasındansa bedenimin hasta olmasını yeğlediğimi söylemek istedim. Ama öylesine çapraşık ve yorucu geldi ki bunu anlatmak, hiçbir şey söylemedim.Yalnızca biraz daha gömüldüm yatağıma.

Sylvia Plath - Sırça fanus
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
Terbiyesiz TDK uygun açılımı:
sf. 1. Terbiyesi olmayan. 2. Topluluk kurallarına aykırı davranan

Örnek: Böyle bir terbiyesiz, insan diye sınıflandırılabilir mi? İnsan diye sınıflandırılan, terbiyesiz olabilir mi?

Açıklama: Bir inanış efsanesi gibi işte, insanlar tanımadıkları kişileri bile asparagas haberlere konu(k) edebiliyorlar, hiçbir fikirleri, hatta bazıları ile merhabaları dahi olmadan.
Sırf, kendi yandaşı, yan çarkı sevmiyor/hoşlanmıyor diye, bilmediği/tanımadığı insanlara karşı gard alıyorlar.
Sonra toplum önünde de “ahlak bizden sorulur” tavırlarına bürünüyorlar.
Öyle ki: Kadın ve erkek ayırımı yapmadan, kişinin özel, etnik, köken hatta karakteristik özelliklerine kadar yorum yapmaktan kaçınmak gerekir çünkü tanımıyoruz, bilmiyoruz, adını sanını bilmediğimiz insanlar için kendi çukurumuzda bir şeyler üretmeye çalışıyoruz ama neden? Kişinin dünyasında bu kadar ‘fark edilmek’ tavırlarına girmesinin pek tabii tıbbi alanda muhakkak bir açıklaması vardır lakin yazılı kuralları olmasa da toplum nazarında ‘insanlıktan yoksun bu kişilerin acilen toplumdan soyutlanması gerekmektedir’
Dünyanız, kişiliğiniz, bakış açınız, hatta atıyor diye var saydığınız kalbiniz o kadar kötü ve o kadar küçük ki, her çarpıntıyı insanım diye ‘hayıflanarak’ kendinizi kandırıyorsunuz ve kimse yüzünüze ne kadar kirli olduğunuzu söylemediği için en temiz biziz(!) diyorsunuz/sanıyorsunuz fakat aldanıyorsunuz..
Bi’habersiniz..
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
Not: Kaç cümlelik zekatım var benim? cümleler eskir diye paragraf başı yaşıyorum ben.
Ne garip değil mi? Öyle de satılıyorum ben.

-

Insan ağlaması gereken yerde ağlayamıyor, acı çekmesi gereken yerde en derinine kadar acısını çekemiyor, sevmesi gerektiğinde sevemiyorsa;
bir sürüyle beraber yaşayıp beraber yürüyorsa, bir sürü gibi ağlıyor, bir sürü gibi seviyorsa, ne gereği var toprağa kök salmanın, bırakalım kendimizi bir çalılık olalım, yeşermeden yok olalım.

Ertürk Akşun - Agafya
 

doubt

Üye
Mesajlar
1,760
Puanları
289
Tepkime puanı
1,369
Yarının yarım hikayesi:
Ona bir kalp resmî çizip posta ile gönderdim yanına da süslü gözüken ama saf cümleler iliştirdim biraz anlam veremediğini biliyorum ama sevindi de..
Karıştı yani biraz buralar, ne demode! dedi belki de kendi kendine..
Haklılık payı var elbet, nostaljik seviyorum biraz ne yapabilirim ki? yahut saf seviyorum.
Saydam saydı kim bilir beni, ama ben buyum işte.. Yüzük felan gönderseydin dediler ya arkadaşlar, iyi de biz zaten kalpten bağlıyız ya dedim(!) ne gerek var şimdi? Parfüm dediler sonra; dünyanın en güzel kokusu tenidir dedim.
Ee ne kaldı geriye? İyi yaptım iyi.. Kalbimi gönderdim bak şimdi.. Yeryüzünde daha güzel hediye olabilir mi? olamazdı bence, olmamalı da!
Emek verilen şeyler daha özel hissettirir biliyorum, baktıkça yanında attığını duysun istiyorum. Sonra yazdığım notlar sesine değsin istiyorum, ben okusam o kadar güzel olmayabilir ama düşünsene, harflerin dudaklarında sağır kesildiğini, sadece senin duyduğunu..
Öyle işte, küçülüyorum söz konusu sen olunca, kimse görmüyor beni sanıyorum -görmesinde zaten..

-

Not:
Anlamını yitiriyor(muş) aşk, çoğu insan böyle düşünüyor, bazıları haklı aslında, yanlış kalpler dokunuyor kendilerine, fazla yanlış belki de..
Kayboluyorlar yalnızlığın içinde, kendi iç seslerini bile duyamaz hale geliyorlar..
Haklılar..
Mutlu olmak çabasıyla karmaşık bir düzen oturtuyorlar maalesef..
belki biraz kalmıştır dibinde diye daldırıyor parmağını bal kavanozuna sonra dudaklarına gidiyor ağzı, iyi sanıyorlar, bulduk diye aldanıyorlar..
Karınca misali, kendilerini unutup batırıyorlar tüm iyi hallerini, sonrası? Malumun ilanı... kötü oluyor herkes kendi gözlerinde, herkes ahmak(!) sayılıyor.
Bilmiyorlar ki, bu bir umut kapısı değil, bilmiyorlar ki, nasipten ötesi haram..
Bilmiyorlar işte...

-

Bilsen seni nasıl sevdim... Bunun için bütün kadınlardan özür diliyorum!

Özgür Gümüşsoy / Bana bir aşk zaman ver.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt