Günlerden bir gün, çölde gezerken, yerde baygın yatan yaralı bir kanguru görmüş. Yaralı kanguruyu bir vahaya götürüp gölgeye yatırmış, yarasını temizleyip su içirmiş. Yaralı kanguru kendine gelince Çuku’ya sarılıp ağlamaya başlamış. Bir ejderhanın kanguruların başına bela olduğunu, kanguruları gördüğü yerde saldırdığını, pek çok kangurunun canına kıydığını söylemiş. Üç gün önce ejderhanın on kadar kanguruyu bir mağarada kıstırdığını, dokuz kanguruyu parçalayıp yediğini, bir tek kendisinin yaralı olarak kurtulduğunu, ejderhanın zehirli dişlerinden uzak durduğunu ve çöle girip, Çuku…Çuku…Nerdesin…diye hep bağırdığını anlatmış. “ Yardım et Çuku, ejderha kanguru neslini tüketecek. Git ejderha ile savaş ve onu öldür “ demiş.
Yaralı kanguruyu vahada subaşında bırakıp hızla kanguruların yaşadığı bölgeye gelmiş. Ejderhayı elli kadar kanguruyu etrafı yüksek kayalıklarla çevrili bir yerde yakalayıp birer birer yerken görmüş. Nefretle ejderhanın üstüne yürümüş. Ejderha ile uzun süre mücadele ettikten sonra onun üst ve alt çenesinden tutarak ağzını parçalamış. Ejderhadan kurtulan kangurular, Çuku’ya sevgiyle sarılmışlar. Ama Çuku, reisin onu kovarken ötekilerin alaylı sözlerini unutmamış. Ertesi gün çöle geri dönmüş. Yaralı kanguruyu iyileşmiş, gezinirken bulmuş. Çuku ile kanguru arkadaş olmuşlar ve yıllardır Gibson Çölü’nde birlikte yaşayıp duruyorlarmış.
SON
Serdar Yıldırım